Radi Fiş – Ben de Halimce Bedreddinem
![Kendime Koçluk ® 091 - 11_03_2024 - Radi Fiş - Ben de Halimce Bedreddinem](https://kendimekocluk.com.tr/wp-content/uploads/091-11_03_2024-Radi-Fis-Ben-de-Halimce-Bedreddinem-1024x1024.jpg)
Kendime Koçluk ™ Kütüphanesi / 091
Radi Fiş – Ben de Halimce Bedreddinem / s60
Radi Fiş
Bir gün Bedreddin Şeyh’e gönül borcunu dile getirecek oldu:
— Siz olmasaydınız, bilim denen karanlığın içinde yitip gidecektim. Ama Şeyh kabaca kesti sözünü:
— Aynı gönül borcunu benim yerime bir solucana ya da bir kurbağaya da duyabilirdin. Öğrencisindeki şaşkınlığı görünce, sözlerini açıkladı.
— Şeyh Şibli’ye, “Sana hakikat yolunu gösteren kim oldu?” diye sormuşlar, “Bir köpek”, demiş Şeyh ve anlatmış: “Bir gün, bir su kıyısında, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek gördüm. Köpek, içmek için suya her hamle edişinde suda kendi suretini görüyor ve bunu başka bir köpek sanıp korkuyla geri kaçıyordu. Sonunda susuzluğu içindeki korkuya üstün geldi ve köpek suya atladı. Atlamasıyla da sudaki suret kayboldu. Gereksindiği şeyle kendisi arasındaki engel, kendisiydi. Ben de, kendim sandığım şeyin aslında içimdeki engel olduğunu anladığımda engel ortadan kalktı. Ama bana yolumu ilk gösteren bu sokak köpeği oldu.”
Öğrenmeye hazır durumda olan, kimden olsa öğrenir… Şibli’nin sözlerini herhalde böyle anlamak gerek, diye düşündü Bedreddin. Yani öğrenmek, öğretmene değil, sana bağlı. Eğer sen olgunlaşmamışsan, değil herhangi bir öğretmen, peygamber olsa sana bir şey öğretemez. Eğer sen hazırsan, bir köpek bile sana hakikat yolunu gösterebilir. Yaşadığımız her an, bizim için bir rehberdir. Ve ben her gün bana yol gösterecek fırsatları görmeden, yanlarından geçip gittim. Bildiğimi sanıyordum çünkü, buydu benim talihsizliğim. Ben biliyorum, diyordum. Oysa kim ki bilir; bir daha hiç öğrenemez. Önce, bilmediğini bileceksin. O zaman öğüt-akıl dört bir yandan yağar üzerine. “Bir gün, bir su kıyısında, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek gördüm…” Susuzluktan ölecek halde su kıyısında duran bendim. Peki beni suya atlamaktan ne alıkoyuyordu? Korku. Kıyı, bildikti; suya atlamaksa bilinmezliklere dalmaktı. Bilinmeyen, akıcıdır, boyuna değişir: Su gibi; bilinen, ölüdür: Kıyı gibi. Korku her zaman: “Alışkın olduğundan şaşma” der. Ve ben hep bildiğim yolda yürürüm. Sürekli aynı yolda. Mutsuzdum, ama mutsuzluğumu terk edemedim: Bir alışkanlık olmuştu benim için mutsuzluğum çünkü… “Köpek içmek için suya her hamle edişinde, suda kendi suretini görüyor ve bunu başka bir köpek sanıp korkuyla geri kaçıyordu.” Suda gördüğü kendi suretiydi; kimse yoktu suda. Yapayalnızdı bu sokak köpeği, tıpkı benim şu soğuk dünyada yapayalnız olmam gibi. Hiçbir zaman kendi kendimin sınırları dışına çıkamadım. Buydu benim mutsuzluğum. Ben biliyorum, diyordum sürekli. Biriyle mi karşılaştım, hemen onu imliyor, ona dair kendi imgemi yaratıyordum. Yargılıyordum. O insan kayboluyor, geriye benim onun hakkındaki yargım kalıyordu. Ben gerçeklikte, yer alan insanla değil, kendi yarattığım imgeyle, kendi yargımla söyleşiyordum. Ta ki Cazibe’ye kadar. Cazibe’yi sevdim. Sevgi, yargı değildir. Sevgi, heyecandır. Sevgi parça değil, bütündür. Ben Cazibe hakkında yargıda bulunamazdım. Cazibe’yi, o nasılsa öylece anlamak zorundaydım. Aşk beni Ahlati’ye getirdi, bana doğru yolu gösterdi. Benim köpeğim, Cazibe’ye duyduğum sevgi oldu.